Yüzyıllar önce bugünün sistemini kurmuşlar. Kendilerinden olanı korumanın, onlara karşı olanları yok etmenin yolunu bulmuşlar. Adına da "adalet" demişler.
TDK'nın sözlüğüne göre adalet; yasalar ile sahip olunan hakların herkes tarafından kullanılmasının sağlanması, hak ve hukuka uygunluk yani hakkı gözetme anlamına geliyormuş. Muş diyorum çünkü bana öğretilen, benim gördüğüm adalet ile bunun uzaktan yakından hiç bir alakası yok. Zaten, olsa bugün bu satırları yazıyor olmazdım.
Hak ve hukuk diye yazdım. Hak-hukuk ne demek? Yasalar önünde hayatın her alanında herkesin her zaman eşit sayılması demek. Yasa dediğime bakma, hayatın her alanında her konu başlığı için özel bir kurallar topluluğu var. Ve bunların adaleti ile adalet diye bize öğrettikleri şey arasındaki farkın kanıtı da burada açığa çıkıyor. Çünkü, onların bizlere öğrettikleri gibi bir adalet-eşitlik falan yok. Herkes yandaşını korumanın peşinde.
Bugün yaşamakta olduğumuz bu devasa kentler, devasa ülkeler aslında birer orman. Neden mi? Çünkü orman kuralları sadece ormanda geçerlidir de ondan. Ve biz orman kanunları ile yaşıyoruz! Orman kanunu nedir? Güçlü olan kazanır..
Bugünlerde güçsüz olanın kazandığı herhangi bir şey söyleyebilir misiniz? En azından örnekler? Yok. Düzenin içinde bunlara yer yok. Bu da demek oluyor ki; adalet yok!
Bu satırları okuyanların arasından "ilahi adalet" vardır ama, diyenler olacak. Tartışma açacak değilim, sadece ve sadece gerçeklerden bahsetmekteyim. Adalet dediğin, hayatın her alanında her an olmalıdır. Adamın biri bugün gelsin karımı bıçaklasın öldürsün, gücü ile ne yapıp edip yurt dışına kaçsın, hayatının sonuna kadar mutlu mesut yaşasın, ben burada hem en değerli varlığımı kaybetmiş olayım hem de aslında olmayan "sözde" var olan bir sisteme yalvara yakara adalet dilenmeye çalışayım...
Bu mu adalet?
Eğer bu ise adalet; kalsın. Ben almayayım.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder