“Beni bırakma…
Bırakırsan da bir daha asla geri
dönme.
Geri dönmeyi düşünme bile.”
Aşkta risk budur işte.
Sana söylemem gerekenler bunlardı
aslında. Daha fazlasına gerek yoktu, o sabahlara kadar tartıştıklarımızın
aksine. Bu da bazı şeyler gibi ayan beyan belliydi, “gitme”…
Sevmek, sevilmek, sevilmemek değil
mesele; birine değer vermeniz, onu kendinizden daha özel görmeniz ve onun sizi
bir paçavra gibi bir kenara fırlatmasıdır asıl mesele. Çünkü biliriz ki bu çok
acı verir. Kalp yakar. Gözyaşı döktürür, alev alev…. Oysa yapabilecek hiçbir şey
yoktur, tek yol kabullenmektir. Çare kabullenmektir de, kaç kişi yapabilir
bunu? Ya da ne zorluklarla yapabilir. Asıl olarak sorulması gereken soru bu
olabilir işte. Belki de tam anlamıyla budur. Kabullenmek.
Cümle içinde kullanayım, bize öyle
öğrettiler ya, tam olarak anlamadığın bir kelimeyi cümle içinde kullan,
anlarsın. Kullanalım bakalım biz de; “Ben bu yol ayrımını kabullenmek istiyorum”
gibi. Sanıyorum bu sefer yeterince açıklayıcı oldu. Oldu, başardım.
Düşünme.
Kabullenme.
İnanma.
Bittiğine.
Asla bittiğini düşünme…
Yaşamda inatçılık budur işte.
Anlatmam gereken buydu işte. Henüz hayallerimden
vazgeçmeye hazır değilim. Henüz o nefret edeceğim adam olmaya hazır değilim. Halen
yapmam gereken şeyler var. Halen peşinden koşmam gereken fırsatlar var. Bunların
hepsinde çuvalladığım zaman vazgeçmek istiyorum hayallerimden. Ama, o zaman çok
geç olacak değil mi? Biliyorum. Ama bu değişime hazır olmadığımı da biliyorum.
Ne olacak şimdi?
İşte; sen olsaydın yanımda, ben
gerektiğinde bir çırpıda vazgeçebilirdim hayallerimden. Yeni hayaller kurardık
beraber. Birlikte koşardık onların peşinden. Sen ve ben. Öyle işte.
Hayat bir şamara benzer.
Uykuda uyandırılmak gibidir.
Uykunun en güzel yerinde
uyandırırlar ya,
Hayatta da öyle olur işte,
En mutlu olduğun anda;
Yersin tokadı yüzüne…
Hayat, bir savaş gibi. Hayat hem
sana, hem bana benziyor. Hayat, bize benziyor. Fena halde….
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder