Her şey Taksim Gezi Parkı’nda başladı. Bir grup çevre duyarlı
insanın Gezi Parkı’ndaki ağaçlar kesilmesin, şehrin tam ortasındaki bu ufacık
yeşil alan korunsun diyerek başlayan barışçıl protestolar 31 Mayıs 2013 günü
ülke çapında “direniş” eylemlerine dönüştü.
Bazı kıt beyinlilerin düşündüklerinin aksine Gezi Direnişi
Türkiye Cumhuriyeti tarihine altın harflerle yazılacak. Çünkü Gezi Direnişi bu
ülkede yıllardır susanların, susturulanların artık korkmadıklarını, hakları
uğruna sonuna kadar mücadele edeceklerini ve hiç kimsenin bu ülkeyi Atatürk
ilke ve inkılaplarından uzaklaştıramayacağını kanıtladı. Gezi Direnişi bu
ülkenin uyanışı oldu.
Özellikle 2007 seçimlerinden sonra pes etmiş olan, kabuğuna
çekilmiş olan milyonlarca insan 31 Mayıs gününe kadar hep birilerinin
ateşlemesini bekliyordu. Eğer o gün sabaha karşı polis Gezi Parkı’nı sanki PKK
kampı basıyormuş gibi basmasaydı belki de bunlar olmayacaktı. Ancak o baskın,
parkta çimenlerin üzerinde gitar çalıp şarkılar söyleyen, çadırlarında uyuyan
gençlerin, ki bu insanların eğitim ve kültür seviyesi yaşlarının genç olmasına
rağmen şu anda ülkeyi yöneten bir avuç aptalın eğitim ve kültür seviyesinin
yaklaşık 1 milyon katıdır, buna rağmen yaşananlar bu insanların artık isyan
etmesine ve tepkilerini göstermeye başlamaları ile sonuçlandı.
Eylül ayında yayınlanan belgeler ile öğreniyoruz ki, bugün
yaklaşık olarak 15-16 milyon nüfusa sahip olan İstanbul’da barışçıl protesto
gösterilerine katılanların sayısı 7 milyon 250 bin kişidir. Yani ülkenin en
büyük şehrinin %47’sini oluşturan kitle “bana saygı duy” diyerek sokağa
dökülmüştür. Bu rakam İzmir ve Ankara’da 3 milyondur. Direniş 81 şehri olan
Türkiye’de 80 ilde gerçekleşmiştir. Kısacası, sadece ülkenin 3 büyük şehrinde
13 milyon insan “beni yok sayamazsın” düşüncesi ile sokağa çıkmıştır. Kimse
bunun önemsiz olduğunu söyleyemez.
Diyorlar ki, neden bu kadar sert tepki veriyor iktidar
sahipleri? Nedeni çok basit aslında, korkudan ödleri patladı çünkü. Linç
edilerek öleceklerini sandılar. Buna inandırdılar kendilerini. Oysa bu
insanların amacı kimseyi öldürmek değildi. İstedikleri şey “bu ülkede yaşayan
herkese saygı duyacaksınız, sizin gibi düşünsün ya da düşünmesin, aksi halde ne
yapar eder seni o koltuktan kaldırırım” düşüncesini dile getirmekti.
Ancak iktidar sahipleri olanlar her zaman her şeyi işlerine
gelecek şekilde anlarlar. Onlar emirleri altındaki polis kuvvetlerine cinayet
işleme hakkı verirler. Onlar polise kendi vatandaşı üzerinde kimyasal silah
kullanma hakkı verirler. Onlar polisin tabancasını çıkarıp bir insanı
öldürmesine göz yumarlar. Buna da ileri demokrasi derler.
İleri demokrasi tanımı bugüne kadar iki kez daha
kullanılmıştır. Mussolini ve Hitler tarafından. Kendilerinin yaptıklarını
anlatmaya gerek yok. Her şey fazlasıyla açık ve net.
60’lı yıllarda Türkiye’de öğrenci hareketlerinin
merkezlerinden olan ODTÜ öğrencileri bugünlerde okullarının ormanından yol
geçirmeye çalışan Ankara Büyükşehir Belediyesi ile mücadele ediyor. ODTÜ
öğrencileri ve onlara destek verenler şanlı bir şekilde direnişe devam
ediyorlar. Tek amacı rant elde etmek olan Ankara Büyükşehir Belediyesi o kadar
hain davranışlar sergiliyor ki, insanların canları pahasına korudukları
ağaçları sabaha karşı gizli gizli kestiler. Buna rağmen oradaki gururlu
insanlar o araziye yeni fidanlar ektiler, ekmeye de devam ediyorlar. Bu gençler
asla vazgeçmeyecekler, iktidar sahipleri bunu asla unutmasın!
22 Ekim 2013 Salı günü bu ülkenin başbakanı (başbakan
ünvanını halifelik ile karıştırıyor da neyse) ki kendisi hep dindarlığı ile
övünür, yol için, yani rant elde etmek için gerekirse cami bile yıkacağını
canlı yayınlanan meclis grup toplantısında söyledi. Yani önemli olan ranttır,
bu uğurda her şey mubahtır dedi.
Son olarak şunu söylemek isterim ki, bu zat bu makamda
kaldığı süre içerisinde fırsat bulursa Kâbe’yi yıkar başka bir yere taşır ve
oraya AVM yapar. Sonra da, “ne olacak kardeşim Kâbe’yi başka yere taşıdık onun
yerine de Arap kardeşlerimizin güzel vakit geçireceği bir AVM yaptık” derse hiç
kimse şaşırmasın.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder