Her yer karanlık.. neredeyim, günlerden ne, saat
kaç, hiçbir fikrim yok, tek bildiğim; her yer karanlık… Şöyle bir düşündüm de,
buraya konulalı yaklaşık 6-7 gün olmuş olmalı, günde 2 kez yemek verdiklerini
düşünecek olursak ve şu ana kadar..
Bir dakika…
-
Al bakalım delikanlı.
-
Sabah mı akşam mı?
-
Ne?
-
Kahvaltı mı akşam yemeği mi?
-
05:45.. Ama sabah mı gece mi düşün dur
hahahaha! Sus da yemeğini zıkkımlan.. Haydi dayanamadım, günaydın..
Evet, bununla beraber 13.. Bugün 7. gün! Yani o gün!
Ah, unuttum, merak ediyorsudur herhalde, kim bu ve ne bu yazdığı diye, adımın
bir önemi yok, bir idam mahkumuyum ve bu sabah son yolculuğuma başlamış
bulunuyorum. Aslında idam mahkumları güzel hücrelerde kalıyorlar, her istekleri
son istekleri olduğundan mümkün olduğunca yapılıyor, benim dışımda..
Buraya gelmeden önce bende güzel bir hücrede
kilitliydim, pardon kalıyordum, televizyonum, güzel bir yatak, kitaplarım, masa
- sandalyem, hatta ayna bile vardı, demirliklerin arkasında olmasa idi daha
güzel olacaktı elbette..
Daha mahkeme kararını açıkladığı an kararımı verdim,
günlerdir buna hazırlanıyorum ve artık hazırım, beni yok etmelerine izin
vermeyeceğim, benim canımı alamayacaklar, benim onlarınkini canını alamadığım
gibi. İşte bu nedenle, şeytani planımı bugün uygulamaya koyuyorum..
Ben intihar ediyorum!
Neden burada olduğumu, neden idama mahkum olduğumu
tam olarak hatırlamıyorum, aslında aram iyidir kanunlarla, sonuçta ben bir
avukatım, pardon avukattım.. Çok dava gördüm geçirdim, ama ben bir boşanma
avukatıyım ve daha önce hiç böyle bir suçlamanın olduğu bir davada yer almadım.
Hali hazırda meslektaşlarımın da %99’u görmemiştir böyle bir şey..
Merak ediyorsunuz değil mi, durun daha değil,
ileride anlatacağım…
Öncelikle o güzelim hücreden (!) bu karanlık ve
soğuk zindana nasıl geldiğimden başlayalım. Malum, çok fazla idam mahkumu yok,
o nedenle tek kalıyordum ve kimseyi görmüyordum. Haftada 1 kereye mahsus olmak
üzere diğer mahkumlarla havalandırmaya çıkma hakkım vardı, benim de son
yolculuğumdan önce 8 haftam vardı ve haftada bir gün iki saat boyunca o azılı
katillerle, hırsızlarla, tecavüzcülerle ve daha nicesi ile aynı ortamda
bulundum. Ta ki, kolaylıkla tahmin edebileceğin gibi, o havalandırmaya kadar,
havalandırma numara yedi…
Hayat zor, gerçekten zor, mesela şu anda, vasiyetimi
yazmamda verdikleri kağıt kalemlerden sakladıklarıma yazıyorum bu satırları,
bir işime de yaramayacaklar, ama bu karanlıkta ve geçmeyen zamanda kendimi bir
şeylere odaklamam ve başka şeyler düşünmem lazım, sanki çok da olası imiş gibi…
Ölmekten korkmuyorum, ölüm benim kurtuluşum olacak,
buna inanıyorum, biliyorum, mahkemede de söyledim, öbür boyu bir hücrede
karanlığın ortasında tek başıma öylece oturacağıma ölmeye razıyım, asın beni
dedim. Hakim de hak verdi herhalde ki çok da fazla düşünmeden “idam!” dedi, ve
her şey sona erdi.
Gelelim şeytani planıma, bunlar kana susamış
insanlar, insan demek için bile sağlam bir mideye sahip olmak gerekiyor esasen,
şahsen şu anda bulandı midem, tabi bu satırları yazarken biraz önce gelen
kurtlu lapa ve kaya kadar sert bir somun ekmek yemeye çalışıyor olmamın da
katkısı yok değil bu duruma, her neyse, insan sonunu bildiği zaman her şeye
alışmayı başarıyor, önemli olan sonunu bilebilmek, iyi ya da kötü, bence çok da
önem arz etmiyor, hatice değil netice demişler ya, öyle işte.. evet planıma
devam ediyorum, son dakikaya kadar bu azmanların burunlarında kan kokusu olacak
ama son dakikada her şey son bulacak. Nasıl mı? Dur daha var ona…
Nereden nereye… daha iki ay önce saygı duyulan
birisiydim, şimdi insanlar ölümümü izlemek için bilet satın alıyorlar, acı
görmek istiyorlar, üzgünüm dostlar, her zaman istediğiniz olmaz…
Dışarıdan kapımın önünde nöbet tutan insanlık dışı
boyutlardaki iki gardiyanımın sesleri geliyor, dur bakayım ne diyor…
- Son seferkinin adı neydi? Ha, Nevzat,
nasıl da hava basarak ayrılmıştı hapishaneden diğer mahkumlara, ölmeye
gidiyorsun lan geri zekalı ne diye hava basmaya çalışıyorsun?
- Hahahahaha… hatırladım hatırladım, esas
nasıl çırpınmıştı darağacında onu hatırlıyorum da…
- Nasıl da ağlamıştı salak yapmayın
etmeyin diye..
- Hahahahahahahha….
İşte böyle, işte böyle bir yerdeyim ve bu adamlar
ben ölünce cehenneme gideceğimi sanıyorlar, oysa bir bilseler ki, cehennem
onların yanı başında olmak demek…
Nereden geldi ise şimdi aklıma, bir yazar vardı,
George Alan, ne okurdum romanlarını, şiir gibi polisiye yazardı adam, hele
karakterlerin hepsinin farklı aksanlarını ne yapıp edip kağıda dökmeyi başarmış
olması, o nasıl bir şeydir öyle… Nereden geldi ise aklıma artık, ha şuradan,
şunu söyleyecektim, bende bir kitap yazmaya çalışmıştım, buradan önce, her şeyi
hazırdı hatta, adı dışında, adını da koymuş olsaydım aslında, ben öldükten
sonra basılırdı da, işte bir roman daha sona erdi, daha adını bile koyamadan…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder