15.09.2013

Bir İntiharın Otoportresi - Bölüm 1 - "Son Yolculuğun Başlangıcı"

     Her yer karanlık.. neredeyim, günlerden ne, saat kaç, hiçbir fikrim yok, tek bildiğim; her yer karanlık… Şöyle bir düşündüm de, buraya konulalı yaklaşık 6-7 gün olmuş olmalı, günde 2 kez yemek verdiklerini düşünecek olursak ve şu ana kadar..

     Bir dakika…

-          Al bakalım delikanlı.

-          Sabah mı akşam mı?

-          Ne?

-          Kahvaltı mı akşam yemeği  mi?

-          05:45.. Ama sabah mı gece mi düşün dur hahahaha! Sus da yemeğini zıkkımlan.. Haydi dayanamadım, günaydın..

     Evet, bununla beraber 13.. Bugün 7. gün! Yani o gün! Ah, unuttum, merak ediyorsudur herhalde, kim bu ve ne bu yazdığı diye, adımın bir önemi yok, bir idam mahkumuyum ve bu sabah son yolculuğuma başlamış bulunuyorum. Aslında idam mahkumları güzel hücrelerde kalıyorlar, her istekleri son istekleri olduğundan mümkün olduğunca yapılıyor, benim dışımda..

     Buraya gelmeden önce bende güzel bir hücrede kilitliydim, pardon kalıyordum, televizyonum, güzel bir yatak, kitaplarım, masa - sandalyem, hatta ayna bile vardı, demirliklerin arkasında olmasa idi daha güzel olacaktı elbette..

     Daha mahkeme kararını açıkladığı an kararımı verdim, günlerdir buna hazırlanıyorum ve artık hazırım, beni yok etmelerine izin vermeyeceğim, benim canımı alamayacaklar, benim onlarınkini canını alamadığım gibi. İşte bu nedenle, şeytani planımı bugün uygulamaya koyuyorum..

     Ben intihar ediyorum!

     Neden burada olduğumu, neden idama mahkum olduğumu tam olarak hatırlamıyorum, aslında aram iyidir kanunlarla, sonuçta ben bir avukatım, pardon avukattım.. Çok dava gördüm geçirdim, ama ben bir boşanma avukatıyım ve daha önce hiç böyle bir suçlamanın olduğu bir davada yer almadım. Hali hazırda meslektaşlarımın da %99’u görmemiştir böyle bir şey..

     Merak ediyorsunuz değil mi, durun daha değil, ileride anlatacağım…

     Öncelikle o güzelim hücreden (!) bu karanlık ve soğuk zindana nasıl geldiğimden başlayalım. Malum, çok fazla idam mahkumu yok, o nedenle tek kalıyordum ve kimseyi görmüyordum. Haftada 1 kereye mahsus olmak üzere diğer mahkumlarla havalandırmaya çıkma hakkım vardı, benim de son yolculuğumdan önce 8 haftam vardı ve haftada bir gün iki saat boyunca o azılı katillerle, hırsızlarla, tecavüzcülerle ve daha nicesi ile aynı ortamda bulundum. Ta ki, kolaylıkla tahmin edebileceğin gibi, o havalandırmaya kadar, havalandırma numara yedi…

     Hayat zor, gerçekten zor, mesela şu anda, vasiyetimi yazmamda verdikleri kağıt kalemlerden sakladıklarıma yazıyorum bu satırları, bir işime de yaramayacaklar, ama bu karanlıkta ve geçmeyen zamanda kendimi bir şeylere odaklamam ve başka şeyler düşünmem lazım, sanki çok da olası imiş gibi…

     Ölmekten korkmuyorum, ölüm benim kurtuluşum olacak, buna inanıyorum, biliyorum, mahkemede de söyledim, öbür boyu bir hücrede karanlığın ortasında tek başıma öylece oturacağıma ölmeye razıyım, asın beni dedim. Hakim de hak verdi herhalde ki çok da fazla düşünmeden “idam!” dedi, ve her şey sona erdi.
Gelelim şeytani planıma, bunlar kana susamış insanlar, insan demek için bile sağlam bir mideye sahip olmak gerekiyor esasen, şahsen şu anda bulandı midem, tabi bu satırları yazarken biraz önce gelen kurtlu lapa ve kaya kadar sert bir somun ekmek yemeye çalışıyor olmamın da katkısı yok değil bu duruma, her neyse, insan sonunu bildiği zaman her şeye alışmayı başarıyor, önemli olan sonunu bilebilmek, iyi ya da kötü, bence çok da önem arz etmiyor, hatice değil netice demişler ya, öyle işte.. evet planıma devam ediyorum, son dakikaya kadar bu azmanların burunlarında kan kokusu olacak ama son dakikada her şey son bulacak. Nasıl mı? Dur daha var ona…

    Nereden nereye… daha iki ay önce saygı duyulan birisiydim, şimdi insanlar ölümümü izlemek için bilet satın alıyorlar, acı görmek istiyorlar, üzgünüm dostlar, her zaman istediğiniz olmaz…

    Dışarıdan kapımın önünde nöbet tutan insanlık dışı boyutlardaki iki gardiyanımın sesleri geliyor, dur bakayım ne diyor…

-                 Son seferkinin adı neydi? Ha, Nevzat, nasıl da hava basarak ayrılmıştı hapishaneden diğer mahkumlara, ölmeye gidiyorsun lan geri zekalı ne diye hava basmaya çalışıyorsun?

-                 Hahahahaha… hatırladım hatırladım, esas nasıl çırpınmıştı darağacında onu hatırlıyorum da…

-                 Nasıl da ağlamıştı salak yapmayın etmeyin diye..

-                 Hahahahahahahha….

    İşte böyle, işte böyle bir yerdeyim ve bu adamlar ben ölünce cehenneme gideceğimi sanıyorlar, oysa bir bilseler ki, cehennem onların yanı başında olmak demek…


    Nereden geldi ise şimdi aklıma, bir yazar vardı, George Alan, ne okurdum romanlarını, şiir gibi polisiye yazardı adam, hele karakterlerin hepsinin farklı aksanlarını ne yapıp edip kağıda dökmeyi başarmış olması, o nasıl bir şeydir öyle… Nereden geldi ise aklıma artık, ha şuradan, şunu söyleyecektim, bende bir kitap yazmaya çalışmıştım, buradan önce, her şeyi hazırdı hatta, adı dışında, adını da koymuş olsaydım aslında, ben öldükten sonra basılırdı da, işte bir roman daha sona erdi, daha adını bile koyamadan…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder