Bugün 10
Kasım. Bugün Türkiye Cumhuriyeti Devleti için ulusal yas günü. Bugün ülke
olarak babamızı kaybettiğimiz gün. Bugün, her şeyi borçlu olduğumuz o sarı
saçlı mavi gözlü delikanlıyı yitirdiğimiz gün.
Tüm dünyaya her açıdan örnek olmayı başaran
biri o. Yapmış olduğu şeyleri gerçekleştirirken sadeliğinden bir şey yitirmemiş
bir adam o. Adam gibi adam o. Kendisinin de söylediği gibi, kendini bildi
bileli düşünceleri hep farklı olmuş. Daima bir şeyleri değiştirmek, geliştirmek
istemiş. O muhteşem kalbindeki sevgi ve istek ile de bunu adım adım başarmış
birisi Mustafa, ya da kendisi ile aynı adı taşıyan matematik öğretmeninin
söylediği gibi; Mustafa Kemal.
Pek çok kişi Mustafa Kemal’in istiklal mücadelesinin 19 Mayıs
1919 günü Samsun’a ayak bastığı zaman başladığına inanır. Oysa bu genç adam
henüz öğrencilik yıllarından itibaren çevresini ve ülkesini incelemiş, düşünmüş
ve yapılması gerekenleri düşünmüştür. Düşünmekle de kalmamış, fikirlerini
cesurca anlatarak insanların ufkunu genişletmeye çabalamış, düzeni daha iyi bir
hale getirmeye çabalamıştır. Bu nedenle de daima göz önünde tutulan, dikkat
edilen biri olmuştur.
1915 yılında Çanakkale’de cephede askerlerine söylemiş olduğu
sözler başlatmıştır Kurtuluş Savaşı’nı: “Ben size ölmeyi emrediyorum.” Verdiği
bu emir sonucunda Anafartalar’da elde ettiği büyük başarı üzerine dönemin
başkenti İstanbul’da bulunan gazeteler
“Anafartalar Kahramanı Miralay (Albay) Mustafa Kemal” manşetleri
atmıştır.
1919 yılında Mondros
mütarekesinin kararlarına göre doğu ordularını düzenlemek üzere Anadolu’ya
gönderildi Mustafa Kemal. Bu onun aradığı fırsattı. Yıkılmış bir vatan
Anadolu’dan direnişe geçebilirdi. Bu nedenle kendisi gibi düşünen dostları ile
birlikte 19 Mayıs 1919 tarihinde Samsun’a geldi. Direniş başlıyordu.
Mustafa Kemal ve arkadaşları kimsenin yapamayacağı şeyler
yaptılar. Pes etmiş bir ulusu, günümüzde “3-5 çapulcu” olarak adlandırılan
idealist ve vatan sevgisi barındıran insanlar uyandırdı. Direniş giderek tüm
memlekete yayıldı.
9 Eylül 1922’de Türk süvarileri İzmir’e girdiğinde donanma
gemilerine yetişemeyen Yunan askerleri İzmir’i “yüzerek” terk etmek zorunda
kaldılar. Düşman denize dökülmüş, Anadolu kurtulmuştu. Sıra İstanbul’a
gelmişti.
Türk ordusu Eylül 1922’de İstanbul’a doğru ilerlemeye
başladı. Bunu öğrenen İtalyan ve Fransız birlikleri İstanbul’u terk etti.
İngiliz birlikleri ise savunma pozisyonuna geçti. Ankara hükümeti boğazların
kontrolünü ve İstanbul’un boşaltılmasını istedi. İngiliz General Harrington
bunu kabul etmedi. Bunun üzerine Türk ordusu savaş pozisyonu aldı. İstanbul
çarpışılarak geri alınacaktı. Bu sırada İngiltere’de Türk ordusu ile daha önce
savaşmış ve hezimete uğramış olan başta Winston Churchill ve pek çok bakan
toplu olarak istifa etti. Bu durum sonucunda İngilizler İstanbul’dan çekildi ve
6 Ekim 1922 günü Türk ordusu İstanbul’a girdi. Direniş başarı ile
sonuçlanmıştı. Artık yapılması gereken değişikliklerin zamanı gelmişti.
Kurtuluş mücadelesi sona erdiğinde Mustafa Kemal her şeye
sahipti. İstese kendisini yeni padişah olarak ilan edip devletin başına
geçebilirdi. O dönemde kimse buna itiraz etmezdi. Ancak, o kimsenin yapmayacağı
bir şey yaptı. Bu topraklara demokrasi getirdi. 29 Ekim 1923 günü, yani işgalin
sona ermesinden sadece 1 yıl sonra Cumhuriyet ilan edildi. Bugünlerde yalnızca
vekillere maaş zammı konusunda oy birliği ile karar alan TBMM, 29 Ekim 1923
günü oy birliği ile Mustafa Kemal’i Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk Cumhurbaşkanı
olarak seçti. Ayrıca yine TBMM, 1927, 1931 ve 1935 seçimlerinde de Mustafa
Kemal’i Cumhurbaşkanı olarak seçmiştir. Mustafa Kemal, daha sonra soyadı kanunu
ile yine meclis kararı ile “Atatürk” soyadını alacak, böylece tüm dünyada
bilinen o isim oluşacaktır:
“Mustafa Kemal Atatürk”
Son 50 yılda görev alan hükümet başkanları ve başbakanlar
yalnızca seçimlere yatırım yaparak görevde kalmayı amaçlıyor. Onlar için yol
yapılması, çöplerin toplanması vb. şeyler bu ülke için yeterli. Hatta öyle ki,
bu kişiler imkânsızlıklar içerisinden bir devlet kuran insanlara hakaret edecek
kadar ileri gidip biz onlardan daha başarılıyız diyecek kadar da küstahtırlar.
Oysa iktidar yalnızca devletin sosyal görevlerini yarım yamalak
gerçekleştirerek var olamaz. Görüntüde bir iktidar olur ama aslında içi boştur.
İşte size Mustafa Kemal Atatürk’ün yaptıklarından “bazıları”:
3 Mart 1924 tarihinde Tevhid-i Tedrisat kanunu ile tüm eğitim
kurumları Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlandı ve Milli Eğitim sağlandı.
17 Şubat 1925 tarihinde o an için devlet gelirlerinin %30’unu
oluşturan Aşar Vergisi “köylüyü rahatlatmak için” kaldırıldı.
Ticari ve resmi ilişkilerde zorluk yaşandığı için 1 Ocak
1926’dan itibaren miladi takvim kullanılmaya başlandı. Gün 24 saate bölündü ve
hayat buna göre düzenlendi. Türkiye Cumhuriyeti dünyaya bir adım daha yaklaştı.
1 Mart 1926’da İtalyan Zanerdelli Kanunu esas alınarak
hazırlanmış olan Türk Ceza Kanunu yürürlüğe girdi ve ülkenin adalet sistemi
şekillendirildi.
1 Kasım 1928 gününden itibaren Latin Alfabesi kullanılmaya
başlandı. Daha önce takvim ve saat değişiklikleri ile başlanan değişim alfabe
değişimi ile bir adım daha ilerledi.
1930 seçimlerinde kadınlara yerel bölgelerde seçme ve seçilme
hakkı verildi. 1934’te ise Türk kadını ulusal seçimlerde seçme ve seçilme
hakkına kavuştu. Bugün dünyanın en modern ülkeleri olan pek çok ülkeden daha
önce yapılan bu devrim bugün kadını hor görenlere seneler öncesinden verilmiş
bir cevaptır.
21 Haziran 1934 tarihinde Soyadı Kanunu yürürlüğe girdi ve yurt
içi ve yurt dışı bürokraside büyük kolaylık sağlandı.
10 Mayıs 1931 tarihinde Cumhuriyet Halk Fırkası’nın (Cumhuriyet
Halk Partisi) programında yer alan Laiklik, Cumhuriyetçilik, Milliyetçilik,
Halkçılık, Devletçilik, İnkılapçılık ilkeleri 5 Şubat 1937 tarihinde Türkiye
Cumhuriyeti Anayasası’na dâhil edilmiştir.
Fransızlara bağlı bir bölge olan Hatay şehrinin Türkiye’ye
dâhil edilmesi için büyük çaba harcayan Mustafa Kemal Atatürk Hatay’ın
Anadolu’nun bir parçası olduğunu ve bu parçanın elde edilmesi gerekliliğini
belirtmiştir. Yapılan görüşmeler ve çalışmalar sonucunda Mustafa Kemal’in
vefatından 2 ay önce Bağımsız Hatay Cumhuriyeti kurulmuş, 1939’da ise Hatay,
Türkiye Cumhuriyeti’ne bağlanmıştır.
Mustafa Kemal’i anlatmak
için kelimeler yetmez. Bu nedenle hepimiz onu babamız olarak gördük. Bugün
babamızı kaybetmemizin yıl dönümü. Seni unutmayacağız Atam, kimse unutturamayacak
seni. Onlar seni kötüledikçe sen daha da yüceleceksin. Senin ve tüm
arkadaşlarının emekleri boşa gitmeyecek. Türkiye Cumhuriyeti Devleti ilelebet
bu topraklarda var olacak.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder